top of page

Marka İtirazlarında Kötü Niyet Unsurunun Yükselen Ağırlığı

Son yıllarda, marka başvurularına karşı yapılan itirazlarda "kötü niyet" unsuru, gerek ulusal gerekse uluslararası karar pratiklerinde giderek daha fazla kabul gören ve ağırlık kazanan bir argüman haline gelmiştir. Özellikle Türkiye’de Türk Patent ve Marka Kurumu (TÜRKPATENT) nezdindeki yargılamalarda, kötü niyete dayalı itirazların kabul edilme oranlarında gözle görülür bir artış yaşandığı dikkat çekiyor. Bu durum, yalnızca prosedürel bir değişim değil; aynı zamanda fikri mülkiyet hukukunda etik ilkelere, ticari dürüstlük kurallarına ve hakkın kötüye kullanılmasının engellenmesine yönelik daha sıkı bir yaklaşımın benimsendiğini gösteriyor.


ree
Kötü Niyet Kavramının Hukuki Temelleri

Türk Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 6. maddesi kapsamında, kötü niyetle yapılan marka başvurularına karşı yapılan itirazların dikkate alınabileceği açıkça düzenlenmiştir. Ancak burada dikkat çeken husus, "kötü niyet"in somut olayın şartlarına göre yorumlanması ve doğrudan tanımlanmamış olmasıdır. Uygulamada bu kavram; ticari teamüllere aykırılık, başkasının ticari itibarı ve bilinirliğinden faydalanma amacı, dürüst kullanım ilkesiyle bağdaşmayan davranışlar gibi kriterlerle somutlaştırılmaktadır.

Bu noktada, Avrupa Birliği Fikri Mülkiyet Ofisi (EUIPO) ve Avrupa Adalet Divanı (ECJ) içtihatları da Türk hukukunda yol gösterici nitelik taşıyor. Örneğin, Lindt kararı (C-529/07), kötü niyetle yapılan marka başvurusunun yalnızca haksız rekabet teşkil etmesiyle değil, aynı zamanda sistemin bütünlüğünü tehdit eden bir eylem olarak da değerlendirilebileceğini ortaya koymuştur.

Son Dönem Kararları ve Eğilimler

2023 ve 2024 yıllarında TÜRKPATENT nezdinde verilen çok sayıda karar, kötü niyet iddialarının daha dikkatle incelendiğini ve daha yüksek oranda kabul edildiğini göstermektedir. Özellikle şu durumlarda kötü niyet kabul oranının belirgin şekilde arttığı gözlemlenmiştir:

  • Tanınmış markaların veya yurt dışında tescilli markaların Türkiye’de üçüncü kişilerce birebir veya benzer şekilde tescil ettirilmek istenmesi

  • İlgili sektör oyuncuları arasında mevcut veya geçmişte kurulmuş ticari ilişkinin varlığı (bayilik, distribütörlük, tedarikçilik)

  • Başvurunun, itiraz sahibinin markasını sistematik biçimde engelleme veya pazara girişini zorlaştırma amacı taşıması

Bu gelişmeler, bazı sektörlerde çok daha dikkat çekici boyutlara ulaşmıştır. Özellikle tüketici güveninin ve marka sadakatinin yüksek olduğu, ürün/marka eşleşmesinin hayati önem taşıdığı sektörlerde kötü niyete dayalı marka başvuruları daha sık gündeme gelmekte ve çoğu zaman da Kurum tarafından kabul görmektedir. Öne çıkan sektörler şunlardır:


Gıda ve İçecek Sektörü

Gıda markalarında tüketici sadakati ve güvenilirlik, satın alma kararlarında belirleyici rol oynar. Bu nedenle, özellikle doğal, organik veya vegan gibi nitelikler taşıyan gıda markaları kötü niyetli başvurular açısından sıkça hedef alınmaktadır. Küçük üreticilerin markaları, yerel zincir marketlerde görünürlük kazandıktan sonra üçüncü kişilerce benzer logolarla ve isimlerle tescil ettirilmeye çalışılmaktadır. Ayrıca ithal gıda ürünlerinin Türkiye'de henüz tescillenmemiş markaları, fırsatçılık saikiyle başkaları tarafından başvuruya konu edilmekte ve pazarda var olan güvene yaslanarak haksız kazanç elde edilmeye çalışılmaktadır.


Kozmetik ve Kişisel Bakım Ürünleri

Bu sektörde de marka, ürün kalitesinin doğrudan temsili olarak algılanmaktadır. Yabancı kozmetik markalarının isimlerinin birebir ya da fonetik olarak benzeri başvurular, sık rastlanan kötü niyet senaryolarındandır. Özellikle distribütörlük ilişkisi sonlanmış firmaların, eski iş ortaklarının markalarını tescil ettirmek üzere başvuruda bulunduğu vakalar dikkat çekicidir. 2024 yılı itibarıyla bu alanda yapılan kötü niyet itirazlarının kabul oranı belirgin şekilde yükselmiştir.


İlaç ve Medikal Ürünler

İlaç isimleri genellikle özgünlük taşıdığından, bu alandaki markalar sağlık alanında tanınmışlıkla doğrudan ilişkilidir. Reçetesiz satılan medikal ürünler, vitamin takviyeleri ve OTC ürünler üzerinden yapılan kötü niyetli başvurular, genellikle tüketici algısını manipüle etmeye yönelik bilinçli eylemler olarak değerlendirilmektedir. TÜRKPATENT son yıllarda bu tarz başvuruları daha erken aşamada fark edip reddetmeye başlamıştır.


Bebek ve Çocuk Ürünleri

Bu alanda tüketicinin güvene dayalı hareket etmesi, markaya yönelik sadakati artırırken; kötü niyetli aktörler açısından da bu markaları cazip hedef haline getirmektedir. Bebek mamaları, bebek kozmetiği, hijyen ürünleri gibi kategorilerde yurt dışı menşeli markaların birebir taklit edilerek başvuru yapılması sıkça karşılaşılan bir durumdur. Özellikle e-ticaret kanallarında tüketiciyi yanıltmaya dönük başvuruların artışı nedeniyle Kurum, bu sektörde daha hassas değerlendirme yapmaktadır.


Tütün ve Alternatif Nikotin Ürünleri

Sıkı regülasyonlar nedeniyle pazara girişi zor olan tütün ve tütün ikamesi ürünlerin markaları, genellikle fırsatçılar tarafından başvurulara konu edilmektedir. Özellikle yurt dışında tanınmış ancak Türkiye'de henüz tescil edilmemiş tütün markaları için kötü niyetli başvuru dalgaları yaşanmakta ve bu başvurular pazarda karışıklık yaratmaktadır.


Moda, Ayakkabı ve Aksesuar Sektörü

Tanınmış lüks markaların birebir kopyalanması ya da yerel pazarda yeni yeni bilinirlik kazanan tasarım markalarının tescil edilmesi, bu sektörün kronik sorunu haline gelmiştir. Tasarımcı markalarının özgünlüğü, onların hem hukuki hem de ticari değerini artırmakta; bu da onları kötü niyetli tescil teşebbüsleri karşısında savunmasız bırakmaktadır. Son dönemde TÜRKPATENT, bu alanda da EUIPO benzeri yorumlar yaparak kötü niyetin ticari amacını sorgular hale gelmiştir.


Yazılım ve Dijital Hizmetler

Her ne kadar fiziksel ürün üretimi kadar göz önünde olmasa da, yazılım platformları ve mobil uygulamalara ait marka başvuruları da kötü niyetli girişimlerin konusu olabilmektedir. Geliştiricilerin piyasaya sürdüğü bir yazılım ürününün kısa sürede ilgi görmesi, adının başkası tarafından hızla tescillenmeye çalışılmasına neden olmaktadır. Özellikle bu tarz başvurularda teknik bilgi içeren patent veya telif haklarıyla birlikte bir marka stratejisi yürütülmediğinde, kötü niyetli tescil riskleri daha da artmaktadır.


Uluslararası Yansımalar ve WIPO Eğilimleri

WIPO nezdinde yürütülen bazı uyuşmazlıklarda da, kötü niyet unsuru gittikçe daha fazla referans alınmaktadır. Özellikle UDRP kararlarında alan adı tahsisine ilişkin kötü niyet tespitiyle benzer bir yorum metodolojisi geliştirilmektedir. Bunun yanı sıra, bazı ülkeler kendi iç hukuklarında kötü niyeti daha açık tanımlarla düzenlemeye yönelmiştir. Örneğin, Çin’de 2020 yılında yapılan mevzuat değişikliği ile ticari niyet taşımayan veya kötü niyetle yapılan başvuruların doğrudan reddi mümkündür.


Marka Stratejileri Açısından Sonuçlar

Kötü niyet unsurlarının artan kabulü, marka sahipleri açısından hem bir fırsat hem de bir risk alanı yaratmaktadır. Bir yandan, ticari itibarı kötüye kullanılmak istenen firmalar için itiraz yoluyla haklarını daha etkin savunabilme imkânı doğarken; diğer yandan, başvuruların hazırlanması sürecinde gerek danışmanlık firmalarının gerekse tescil sahiplerinin daha dikkatli ve şeffaf olmaları zorunlu hale gelmiştir.

Bu bağlamda, özellikle yukarıda belirtilen sektörlerde faaliyet gösteren markaların, daha sistematik bir ön araştırma ve izleme (watching) stratejisi geliştirmeleri önem arz etmektedir. Zira bu sektörler, hem hızlı tüketim alışkanlıkları nedeniyle hem de pazara giriş engellerinin göreli kolaylığı nedeniyle kötü niyetli başvurulara daha açıktır.


Değerlendirme ve Öneriler

Son gelişmeler ışığında, marka başvurusu sahiplerinin başvurularını yaparken:

  • Başvurunun kullanım niyeti ve ticari planlamasına ilişkin somut belgelerle desteklemesi,

  • Sektördeki mevcut ilişkiler (rakiplik, ortaklık, distribütörlük) bağlamında etik dışı algılanabilecek girişimlerden uzak durması,

  • Yurtdışında tescilli markalara benzer marka başvurularında bulunmaktan kaçınması tavsiye edilmektedir.


Özellikle hukuki temsilcilerin, başvuru öncesi ön inceleme süreçlerinde yalnızca benzerlik aramaları yapmakla kalmayıp, başvurunun etik temellerini ve olası itiraz senaryolarını da değerlendirmesi artık bir lüks değil, zorunluluktur.


Yorumlar


bottom of page